15 Mayıs 2005 Pazar

Gençler iyi akşamlar!

2005 İlkbahar zamanları


Adaya taşınalı bir kaç hafta oldu olmadı... İki arkadaşımız ziyarete geldi. Ayvalığın güzelliklerini yeni keşif zamanımız ve heyecanımızı arkadaşlarımızla paylaşıyoruz... Rüzgar efil efil, hava hafiften serin. Bir yandan insanın içi üşüyor, diğer yandan da coşuyor... Ada hareketlenmeye yeni yeni başlamış, sahildeki kahveler ve restoranlar yavaştan müşteri görmüş herkes kesesine ve tercihlerine göre mekanlarda ya da sokaklarda, banklarda hava alıyor. Akşam sahile inelim, biz de iki bira alıp muhabbet edelim dedik. Bakkala uğrayıp nevalemizi aldık, ayaklarımızı denize doğru sarkıtıp biralarımızı açtık, keyfimiz yerinde, muhabbet gırla gidiyor...

Elinde bir poşetle, kafasında şapkası olmayan orta yaşlarda bir polis arkamızdan geçerken önce yavaşladı sonra yanımıza gelip "Gençler, iyi akşamlar!" dedi. Muhabbet başlamadan ne olacağını bildiğimden "çattık yine" diye içimden geçirdim... Benim bildiğim iletişim sadece sözle olmaz. Ses tonu, mimikler ve jestler ve seçilen kelimeler çok şey anlatır insana... Dış ses "iyi akşamlar" dese de polisin iç sesi bana "Buralar benden sorulur" hissini gayet başarılı aktardı... Polis benle azıcık sohbet etmeyi denese, ona uğraşması gereken bir çok sorun gösterebilirdim ama nerdeeee, elbette ki kendi halinde sahilde oturan insanlarla uğraşmaktan daha önemli ne olabilir ki!... Neyse beni tanıyanlar bilir, sinir bozucu durumlarda dahi nezaketimi pek bozmam. Kibar bir ses tonuyla "32 yaşındayım" dedim. Polis soru dolu gözlerle baktı bana. "Yani aşağı yukarı eder yolun yarısı, Cahit Sıtkı Tarancı" diyerek merakını gidermeye çalıştım... Hala şaşkınlıkla baktığını görünce, "genç sayılmam artık, orta yaşlı sayılırım." diye ekledim.

Polis sanırım beni tam anlamadı, elimizdeki biraları gösterdi. Ben de "sorun ne?" diye sordum. "20 metre ileride restoranlarda da aynı içki satılıyor" dedim. "2 liralık biraya 8 lira vermediğimiz için mi içemeyeceğiz?" diye sordum. "Şimdi biraz paramız var aslında, zaman zaman biz de restoranlarda barlarda içiyoruz ama bu akşam canımız burada keyif yapmak istedi" dedim. Polis, "Çevreden şikayet var burada içip içip gürültü çıkartanlar varmış" dedi. Ben de "Biz kendi halimizde sohbet ediyoruz, gürültü çıkartırsak o zaman gelirsin" dedim. "Nasıl insanlar olduğumuzu suratımıza bakarak mı anladın?" dedim. "Gülmek de mi yasak?" diye de ekledim. "Ayrıca, gürültü çıkarttığımızın farkında olamayacak kadar sarhoş bile olsak, birisi uyarsa, utanır özür dileyerek gürültüsüz eğleniriz ki.. Mesele nedir anlayamadım" dedim.

Polis "tamam, tamam şimdilik içkileriniz bitene kadar oturun ama bir daha dışarıda içmeyin yoksa ceza kesmem lazım" dedi. Benim içim rahat, nasıl olsa restoranda içsek ceza parasına denk gelecek... Konuyu uzatmamak adına "peki" dedim.

Yarım saat geçti geçmedi, aynı polis bu sefer gittiği yerden dönerken tekrar yanımıza uğradı. "Hani içkiniz bitince kalkacaktınız?" diye sordu. Ben de yerdeki bira dolu poşeti göstererek "Kaç tane biramız olduğunu sormadın ki, bitince kalkacağız işte... İzni büyük yerden aldık. İyi akşamlar" dedim