10 Mart 2012 Cumartesi

Hera, haremlik, selamlık ve bende yanan devreler...

2012 Mart

Sevdicekle parasızlıktan ne yapsak da bir tatil yapsak diye düşünürken, sevdiceğin annesinin taksitle aldığı devremülk aklımıza geldi... Balıkesir'in Bigadiç ilçesinde, termal bir tesis, anne kirayaya verememiş bu sene, dolayısıyla boş... "Oh oh" diye acaip sevindik ve hazırlığımızı yaptık, zaten karnımız doysun bi de arada sırada "şarap parası" olsun yeter artar bile!

Sabah erken yola çıkalım da karanlığa kalmayalım dedik ama şapşal şapşal tartışırken her zamanki gibi geç kaldık ve son bir saat Balıkesir soğuğunu yiye yiye sonunda termal tesise vardık. Ben motorun ve eşyaların başında beklerken sevdicek kayıt yaptırmak için lobiye gitti.. Bir süre sonra sinirli sinirli döndü. "Ya rezalete bak" dedi. Normalde 100 dolar talep edilen aidatı, 275 liraya çıkartmışlar, üstelik tesis aleyhine devremülk sahiplerinin bazılarının açtığı davaya rağmen... Sevdicek itiraz edip davadan bahsedince, bir müdürü çağırıp "davadan haberi var, ne yapalım?" diye sormuş çalışanlar ve eski ücret alınmış. Oh ne ala memleket... Kafaya göre ücret koy, hukuk filan dinleme sonra da sadece ağlayan bebeğe emziği ver, süper hayat değil mi?...

Böyle antipatik bir başlangıca rağmen, gülücükler içinde eşyaları daireye taşımaya başladık.. Termal havuzların olduğu bölümden geçerken iki tabela dikkatimizi çekti. "Kadınlara mahsustur" ve "Erkeklere mahsustur". Dona kaldık, şaşırdık, "nasıl yani???" diye birbirimize baktık. Daireye yerleştik ve dışarı çıkıp karşılaştığımız bir çalışana nerede yemek yiyebileceğimizi sorduk. "Şanslısınız, bu gece eğlence var restoranda" dedi çalışan...

Çift cam kapıyı iterek içeri girdik... Koskocaman salonun ortası dans pisti olarak ayrılmış ve bomboş, solda ve sağda iki büyük grup masa, karşıda da bir piyanist şantör ve solist... İçimden, "aha, yerine geldik du bakalım" diye geçirdim... Ben soldaki tıklım tıklım grubun olduğu yere doğru -daha çabuk yemek servisi alırız düşüncesiyle- yöneldim, sevdicek ise  -şöyle bi rahat edelim düşüncesiyle- kimsenin olmadığı sağ tarafa doğru yürüdü. Bizde elbette ki, sevdicek ne derse o olur.  Oturduk, bir ufak rakı söyledik, yemek tabdoltmuş. Müzik başladı, sevdicek müzik konusunda hassas ve seçicidir, gözleri böyle pörtler gibi büyüdü. Ben ise arada sırada anı yaşamak taraftarıyım. Sevdiceğin huzursuzluğunu hissedince, "Yahu ne olacak, bir gün de böyle olsun... Başka zaman nasıl denk gelicez?" dedim.

Sonra 55'lerinde bir adam, sahneye çıktı ve eline mikrofonu aldı:. "Bugün burada bulunan 79 Kara Harp Okulu mezunları ve Atatürkçü Düşünce Derneği mensupları, Hera Termal ... devreye hoşgeldiniz" gibi birşeyler söyledi. Sevdicekle gitgide karmakarışık duygularla büyüyen gözlerimizle birbirimize bakakaldık. Hayat böyle bir şey, şaşı bak şaşır! Sonra sigara içmeye çıktık ki, hoşgeldin konuşmasını yapan kişi de aynı sebeple dışarı çıktı, ayaküstü sohbet ettik, kendisi emekli olmuş. Belki bilgisi vardır diye, havuzların kadın erkek ayrı olması konusunu sordum sohbet sırasında, "yasakmış dediler, ben de eşimle aynı havuza girmek isterdim ama nafile" dedi. Tekrar masaya dönüp, değişik müzik deneyimi eşliğinde rakımızı demlendik, sohbetimiz koyulaştı...

Ertesi sabah sevdicekle, "bu havuzdaki haremlik, selamlık mevzusu da ne ola ki?" diye anlamak için danışmaya bi uğradık, orada oturan görevliye sorduk, "Kadınlar ve erkekler için ayrı havuzlarımız var sadece. Beraber girmek isterseniz ücretli özel odalarımız var" diye cevap verdi. Şaşırdık, çünkü büyük havuzlar herkesin ücretsiz girebildiği havuzlar. Sevdicek, yanardağ patlaması öncesi işaretleri vermeye başladı : "Kadın ve erkek birlikte yaşar, okula gider, otobüse biner, yürür, yemek yer, içer, havuza mı giremez?" diye sordu. Bir yandan sevdicek diğer yandan ben yükleniyorum. Sırada bekleyen diğer insanların tepkilerini gözlemliyorum, arada destekleyen ve karşı çıkanlar... Yaşasın provakasyon! Gürültüye daha yetkili olduğunu anladığımız birisi geldi... Tartışmaya dahil oldu. "Ama sağlık konusunu da düşünmeniz lazım!" dedi. "Benim bildiğim cinsiyetler arası bulaşan tek şey sperm. O da hastalık değil, ve havuzda zor işler bunlar. Bizler, yumurta ve sperm aracılığı ile üreyen memeli varlıklarız" diye düşündüm ama ortam müsait olmadığı için böyle söylemedim, kibarlığımı bozmadan dedim ki : "Bakın siz doktor musunuz? Hiç sadece bir kadından erkeğe, ya da erkekten kadına bulaşan hastalığa tanık oldunuz mu? Buradaki durum başka, bir zihniyet meselesi yaşıyoruz apaçık belli.". Bankodaki görevli, "Satış müdürümüzle nasıl konuşuyorsunuz!" diyerek sinirli bir şekilde sözümü kesti. Halbuki diyeceğim  daha çok şey vardı... "Sizi kızdırdıysam üzgünüm, peki bu konuyu konuşabileceğimiz başka birisi var mı?" diye sordum. Bizi halkla ilişkiler müdüresine gönderdiler, hararetli tartışmanın bir kısmını duymuş, odasına buyur etti.

Müdüre hanım, "bir havuz probleminiz varmış" diyerek söze girdi. Ben de "Evet, bir musluk havuzu 8 saatte dolduruyorsa, 3 musluk kaç saatte doldurur?" diyerek, aslında kötü bir niyetimiz olmadığını anlatmak istedim. Müdüre hanım güldü, gergin ortam biraz sakinleşti. "Nasıl olacak bu iş?" diye sorduk. "Elitler böyle istiyor" diye cevapladı müdüre. "Nasıl yani? Biz süprüntü müyüz? Elit ne de?" diye şaşkınlıkla sordum. Müdüre hanım durumu toparlamaya çalıştı, "Bursa'dan gelen müşterilerimiz böyle talep ediyor." dedi. Sevdicek dayanamadı ve "Biz neyiz? Biz de burada kalıyoruz. Kadın, erkek ayrı girenler yine girsin, bir de karma havuzunuz olsun" dedi. Müdüre hanım ücretli özel odaları önerdi. "Peki birlikte yapabileceğimiz ücretsiz bir aktivite yok mu? Biz tencereyle kapak gibiyiz, ayrılmak istemiyoruz ki" dedik. Birşey öneremedi. Tepem iyice attı, bir tesis broşürü istedim. Broşürdeki ücretsiz tesislerin tanıtıldığı sayfalardaki fotoğraflarda birlikte mayolu kadın ve erkek fotoğraflarını gösterdim. Tüketiciyi reklam yoluyla yanıltma suçunun cezasının birkaç yüzbin liradan başladığını ve ayrımcılığın anayasal bir suç olduğunu hatırlattım, içimden de "bana da yasa dedirttiler ya" diye geçirerek. Sonra da "Bakın ben dava mava ile uğraşamam, kimseyi şikayet de etmem ama dün burada sizin söylediğiniz profile uymayan bir sürü insanın da olduğunu gördük. Ya onlardan birisi haksızlığa uğradığını düşünüp dava açarsa?" dedim. Müdüre hanım, "Yarın sizi tesis müdürümüzle görüştüreyim" dedi, ayrıldık.

Bir gün geçti... Arayan soran yok. İki gün geçti, hala bir haber yok... Bu arada, termal tesisin, ayrı musluğu olan termal suyu tam bir gün akmadı, sıcak su da kesildi. Tüm hayallerimiz suya düştü. Havuzda eğlenmek yok, odada sıcak su yok. Tesis zaten bi acaip. Bu sırada tesisin dışında, tatlı bir amca ve teyze ile tanıştık. Sohbet süperdi, yiyecekler harikaydı, sempatik ve tokgözlü insanlardı. Hatta amca çok hoş bir deli fıkrası anlattı, aynı sevdicekle ben, bir de Türkiyenin özeti : "Bir gün bir deli bir duvara çekiçle ters olarak bir çivi çakmaya çalıyormuş. Arkadaşı olan deli de, 'Napıyorsun salak! O çivi karşı duvarın' demiş."

Neyse, birkaç gün sonra, kapı çalındı. Açtım, bizim kaldığımız bloğun sorumlu müdürüymüş. Bir form verdi, doldurduk. Sonra bir şikayetimiz olup olmadığını sordu. Dilimiz döndüğünce anlattık. Ama yine aynı cevaplar... Eh be adam, madem ezberden cevap vereceksin, niye şikayetimiz var mı diye sorarsın...Sorumluya, "tesisin adı ne?"diye sordum. "Hera" dedi. "Hera nedir, biliyor musun?" diye sordum. Gülümsedi ve "biliyorum ama isterseniz siz anlatın" dedi. "Hera antik çağların en kudretli tanrıçasıdır. Öyle kudretlidir ki, baş tanrı Zeus'u dahi defalarca cezalandırmıştır" diye ekledim. Sonra da, "Sence Hera ile haremlik selamlık ne kadar birbirine uyuyor? Tanrıları kızdırmamak lazım" dedim. Gülümsedi ve gitti.

Ertesi sabah ben erken kalktım. Gidip bir de Bigadiç Kaymakam'ı ile tanışsam. Durumu anlatsam, ciddiye almazsa, "Ayvalık Kaymakamı ve Belediye Başkanı'nı bir ara sor, tanırlar bizi desem" diye düşündüm ama vazgeçtim.

Devre sonu geldi... Dönüş yoluna çıkarken, "Seneye tekrar gelirsek, şu Harp Okulu mezunları ve Atatürkçü Düşünce Derneği üyeleri ile bir tanışalım da, haremlik selamlık mevzusu hakkında fikirlerini öğrenelim, kuyuya taşı atalım" diye düşündüm. Tesisi işletenlerin kafaya bak ya. 50-60 yaşında insanlar kimi 40 yıldır evli, hep aynı yastıkta uyumuşlar, sizin tesisinize gelince mi ayrılmak zorundalar?