Tarihini tam hatırlayamadığım 2011 yazında bir gün...
Emre adada yine tezgah açmıştı, kendi ürettiği bileklikleri ve
ufak hediyelik eşyaları satıyordu ve bir yandan dövme yapıyordu. Sık sık
yaptığım gibi, bir gün yanına uğrayayım dedim ki, peşime "Paşa"
takıldı. Paşa, bembeyaz erkek bir köpek, derisinde bazı rahatsızlıkları var ama Aysel sorunlarıyla ilgileniyor ve iyileşmek üzere... Ara sıra yoldan geçenlere havlaması dışında çok eğlenceli bir canlı ve tam bir sevgi arsızı... Bazen Aysel, Paşa'yı dükkanına getiriyor ve çevre esnaf içinden bazı rahatsız insanlar türlü türlü uyduruk sebeplerle Paşa'yı bahane ederek Aysel'in sinirlerini bozuyor. Halbuki gören göz esas sebepleri anlayabiliyor: Kendi işi ile ilgilenmeyen, hatalarını farketmeyip düzeltmeyen, ekonomik sorunlarını yabancı gördüğü ama işini başarılı yapan bir kadını düşman belleyen, hasetlik ve kıskançlık içinde bir zihniyete sahip bir kaç insan... "Düşmanın bile ahlaklısı çıksın insanın karşısına" diye düşünerek yoluma devam ettim... Tezgahın yakınlarında bir de "Hektor"u gördüm. Hektor da sevimli simsiyah erkek
bir köpek, Cunda esnafından bir kaç kişi sahiplenmiş, karnını doyuruyor... Her iki köpek de kendilerine takılan güç sembolü adları taşıyamayacak kadar arkadaş canlısı varlıklar.. Emre ile selamlaştık, bana bir tabure uzattı, çay ikram etti ve tam sohbet açıldı ki, Hektor ve Paşa bir kaç metre ötemizde, kalabalığın
tam ortasında yerlerde yuvarlanmaya, oynaşmaya başladılar. Öyle güzel bir
manzara ki, seyretmeye doyamazsınız... "Kalbi taş olanın kalbi yumuşar ve tüm dertlerini unutur"
diye düşündüm ve doğanın tüm güzelliğini o iki güzel varlıkta bizlere sunduğunu hissederek derin bir nefes çektim....
Paşa tekrar yanıma geldi. Ben de doğal olarak sevdim arkadaşımın güzel kafasını ve bedenini... Ama nedenini anlayamadığım acaip ve ağır bir hava var etrafta, tedirginlik ise dizboyu... "Yuri yine durdun durdun, bilmeden kendini belanın tam ortasına attın" diye düşünerek bahtsızlığıma hayıflandım. Soru soran gözlerle Emre'ye baktım ve ben Paşa'nın kafasını severken yutkunarak usulce durumu anlattı. Hektor'u sahiplenen iki
esnaftan birisi Paşa için "Bu köpek buraya bir daha gelmeyecek, kan çıkar" demiş,
diğeri de "Bana ters ters bakıyor" diyerek "cinayet sebebi" olarak
göstermiş. Tabii bilirsiniz bu tür durumlar öyle ayışığında birer kadeh şarap içelim havasında olmuyor, Emre'nin bayağı bir canı sıkılmış.. Üstelik bu ağır abilerden birisi de emekli astsubay. Zaten gidip gelmekte olan aklım tutuldu, zaman yine durdu kafamın içinde... "Hangi akıldan, hangi kalpten, hangi vicdandan böylesine kötülük yayılabilir ki?" diye sordum kendi kendime sessizce... Hayvansever gibi gözüken insanlar, başka bir
hayvanın sadece varlığı yüzünden, hem bir insanı hem de bir hayvanı öldürmekle tehdit ediyor... Dahası
Hektor ve Paşa iyi arkadaşlar. Ama Hektor'un sahibi olduğunu iddia eden
kişiler, ikisinin de erkek olmasından ve sevimli yaratıkların
birbirlerine yakın davranmalarından hoşlanmıyor... Bir an, tüm
Türkiye'nin toplumsal bilinçaltının bu adada konsantre olarak
keşfedilmeyi beklediğinden kuşkulandım, içimde kopan fırtınaları ise dile dökebilmemin
imkanı yok. Öfkelendiğim anların büyük hata olduğunu
biliyorum çünkü herkesi kafamda aynılaştırma gafletine düşebiliyorum, ama ben de insanım be arkadaş!
Adada yaşayan birçok balıkçının kazançlarını sokak hayvanları ile
paylaştığını, bir çok esnafın yemek artıklarını sokak hayvanlarına
dağıttığını, adada parmakla gösterilecek kadar az sayıda da olsa sürekli yaşayan birkaç eşcinsel olduğunu, Ayvalık'ta tanıştığım altın kalpli iki emekli astsubayı hatırlayarak ve yanıma gelen Hektor'u dakikalarca severek yenmeye çalıştım öfkemi...