2 Ağustos 2011 Salı

Aaaah, ah Brazil !

Hastane dönüşü yorgunluğu ve karmaşık ruh halinin dalgınlığıyla, cüzdanımı ve dolayısıyla kimliğim ile ehliyetimi kaybetmenin, beni Brazil adlı filmin kült bir yeniden çekimi içine sürükleyeceğini inanın ben de tahmin edemezdim... Sabah kalkıp hasta sevdicekle kahvaltı yaptıktan sonra, ilk iş taksi durağına gittim. Durumu anlattım, kapıları açtı, taksinin heryerine baktı, bulamadı. Temiz insanlar, güven sorunum yok; "herhalde evde ya da kapının önünde düşmüştür" dedim. Eve geldim, evi araştırdım, evde yok... Kapının önüne çıktım sokağı araştırdım yok. "Burda komşular, böyle şey yapmaz" diye düşünüp, boşver dedim. Kullandığım çok eski buzdolabı, sürekli buz yaptığından bi gün delirip "9.5 hafta" modeli buzları sinirden bıçakla kırarken buzluğu delip ozon tabakasının delinmesine katkı sağladığımdan, yeni buzdolabı almam gerekmişti. Ama artık biliyorsunuz senetle taksit yapan beyaz eşyacı yok. Ancak kredi kartı... Ama banka da beni ayrı bir hikayede delirttiğinden kırmıştım kartı. Mecburen annemin kredi kartı ile aldık. Sonra harcamayayım diyerekten 2 taksit karşılığı fazladan 600 lira çekmiştim anneye vermek için.O gitti, sağlık olsun. Demek ki alan kişinin benden daha çok ihtiyacı varmış.

Neyse, birkaç gün sonra ise, kimliksiz ya da ehliyetsiz olmanın; devlet nezdinde daha çok canı sıkılacak kişi olmasını bildiğimden gidip şunları çıkartayım dedim. Önce bi Ayvalık'a, nüfüs müdürlüğüne gittim. Bana kimliğimi ibraz edebileceğim bir belge var mı diye sordular. "Ya" dedim, "adada kime sorsanız tanırlar". Gönülden daha iyi belge mi olur, değil mi? "O vakit sizin muhtardan belge almanız lazım" dedi bankodaki görevli kibarca. Ne yapalım yapacak birşey yok. Tekrar adaya döndüm. Gittim muhtara, dünya tatlısı insan. Devlet içinde, askeri okuldan arkadaşlarım haricinde en çok sevdiğim insan. Bir o, bir diğer mahallenin muhtarı Sermet Amca, bir de kaymakamlıktaki felsefe mezunu müdüre hanım...

Oturdum muhtara durumu anlattım. "Fotoğraf var mı?" dedi. "Yahu" dedim, "fotoğrafa ne gerek var, senin imzan yetmiyor mu? ". Gülümsedi ve, "ya ne yazık ki fotoğraflı olması lazım, kabul etmezler nüfüs idaresinden" dedi. Muhtarıma kızamam, "peki" dedim, tekrar Ayvalık'a gittim, fotoğraf çektirdim, parası çok tutmadı, o yüzden fazla sinirlenmedim... Tekrar muhtara geldim, oturdum. Fotoğrafı aldı ve "T.C. kimlik numaran kaç?" diye sordu. "Muhtarım" dedim, "kaybettiğim kimliğin numarasını nasıl bileyim?... üzerinde yazıyordu. deli miyim ben? kaç hanelik rakamı niye ezberliyeyim?". Muhtarım dedi ki, "ama numara lazım". Ben de "yahu, adresimden, doğum yerimden, nüfüsa kayıtlı olduğum yerden filan ulaşamaz mısın?". "Hayır" dedi muhtar. Şimdi gel sen 25 yıllık bilgisayar programcısına böyle bir cevap ver. Tabii muhtarıma kızamadım, ama onu bir yazılımsız bırakan devlet hakkındaki "düşünce"lerimi tahmin etmek zor değil... ."Tamam muhtar dedim, ben evi arayıp sorar öğrenirim" dedim ki içeri biri kadın biri erkek iki kişi girdi.

Boş iki koltuğa oturdular, muhtarla selamlaştılar, anladığım üzere önceden tanışıyorlardı ve erkek olanı hemen söze girdi. "... isimli şahsın bize adres bilgisi lazım.". Şaşkınlıkla önce sağıma soluma, sonra da bacaklarıma baktım. Yerli yerimde duruyorum. Bir an bir tek ben mi kendi kendimi görüyorum diye şüpheye düştüm ama sonra toparladım. Bu bir rüya değil, ben zaten o mekanda o anda vardım. "Pardon!" diyerek araya girdim "Bizim işimiz henüz bitmemişti!" diyerek "şahsın" dikkatini çektim. Nedenini tam anlamadım ama bana biraz ters ters baktı. Ben eve telefon edip numarayı kaydettiğim yeri anlatırken, şahıs fırsatı bulduğu için tekrar araya girdi. Ben üstüste iki gün bela yeter diyerek sustum, bekledim.

Şahıslar çıkıp gitti. Muhtar mahçup bir gülümseme ile, "onlar sürekli gelirler, polis" dedi. Ben de "banane kimse kim! Görünmez miyim burada? İnsan işi acil bile olsa nezaketen 'pardon biz polisiz işimiz acil, izin verir misiniz?' diye bir sorar" dedim. Muhtar birşey demedi ama onaylandığımı hissettim, iyi geldi.

Belgeyi aldım, nüfus idaresine gittim. Sıra numaramı aldım, bankoda işlemler hallolurken şef gibi biri dikkatimi çekti. Biraz huysuz gibi geldi. Çalışanlara sert davranıyordu, vatandaşları alanen aşağılıyordu filan. Uyuz oldum ama bugünlük bela yeter dedim. İş bitti, bankodaki görevli "69 lira" dedi.  "Neee!" dedim. "Çok değil mi?". "Değiştirken 5 lira ama kaybedince öyle". Bir de acaip bir kağıt imzalattılar, keşke atmayaydım. Devlet dili ve edebiyatına alışkınım ama, fenaydı doğrusu... Tekrar yüksek sesle söylendim, "Bu ne ya? Çok pahalı değil mi?". Şef duydu ve bir nutuk girişine başlamıştı ki hemen topukladım.

Trafik şubeye gittim. Dilekçe istediler. "Ehliyetimi kaybettiğimden yeniden çıkartılmasını rica ederim" diye dilekçemi yazdım. Polis memuru, bu dilekçeyi önce Ayvalık merkez karakola, sonra jandarmaya götürmeniz lazım dedi. "Nasıl yani? Niye ki? Ehliyeti burdan vermiyor musunuz?" dedim. Memur, "polis ve jandarma bölgeleri ayrı... Her ikisi için de ayrı ayrı kendi bölgelerinde bulunmadığına dair onaylatmanız lazım" dedi. "Nasıl yani?" dedim. "Bilgisayarlar süs mü? İki dakikalık iş için beni bir oraya bir buraya gönderiyorlar, üstüne yok vergi, yok ceza, yok damga" diye düşünürken daha fazla delirmemek için içimi çektim.

Ayvalık merkeze gittim. Karakoldan içeri girdim, onaylatma işini yaparken memurla sohbet ederken mesleğimi öğrenince excelde bişi gösterdim, çıktım. Jandarma'nın önüne motoru parkedip içeri girdim. Girişteki askere durumu anlattım. Asker bir oraya bir buraya dolaştı, ama bu işle görevli olan kişinin kim olduğunu bulamadı. Biraz bekledim geldi, kim olduğunu öğrenmiş. "Benimle gelin" dedi. Çıktık beraber, dolaşıyoruz ismini öğrendiği assubay izinli imiş. Bu sefer beraber dolaşıp o yokken kimin görevli olduğunu öğrenmeye çalıştık. Bir assubay ne olduğunu öğrenmek için çıktı, sonra kendi imzaladı. Asker beni tekrar aşağı bırakırken, "saçmalık bunlar, bitse de kurtulsam" dedi. Tam çıkıp motora yaklaştım ki, belediye işçileri kaldırımda dinlenirken, motorun üstüne çay koymuş içiyor. Biraz motorsiklet muhabbeti yaptık, çay ikram ettiler, teşekkür ettim. Tam kaskımı giydim yukardan nöbetçi asker "buraya park yasak" dedi. Ben de "zaten gidiyordum ki, bir dahaki sefere tekrar söylersin" dedim.

Trafik şubeye vardım. Onaylatılmış dilekçeyi uzatıp işlemleri başlattım...